14 Ocak 2017 Cumartesi

Panama Kanalı - Canal de Panamá

Rotamız bu sefer Panama'ydı ve o meşhur Panama Kanalı'nı ziyaret etmek yapılacaklar listemin en başında yer alıyordu. Gerçekten de bir mühendislik harikası diyebileceğimiz bir kanal. Bu kadar sistemli çalışıyor olması da ziyaretçileri büyülüyor adeta. Alt tarafı bir kanal, insanı nasıl böyle etkileyebilir ki diye düşünüyor olabilirsiniz lakin Panama Kanalı’nı ziyaret ettikten sonra bana kesinlikle hak vereceksiniz.

Sıvıların dengesi kanunundan yararlanılarak yapılmış Canal de Panamá'nın çalışma prensibi şöyle: Gemiler, kanal içinde havuzlara su doldurularak yükseltilir ve aynı metotla (boşaltılarak) diğer tarafa indirilir.  1914 yılında yapımı tamamlanmış ve hizmete açılmış olan bu kanal, Atlas Okyanus'u ve Büyük Okyanus'u birbirine bağlayan bir köprü niteliğindedir. Toplam uzunluğu 77 km olup, üç havuzdan oluşmaktadır ve deniz seviyesinden sadece 28 metre yüksekliktedir. 

Peki, bu kanal gemilere nasıl kolaylık sağlıyor? Ziyaret sonunda tüm ziyaretçilere 3D gözlüklerle mükemmel bir sunum hazırlamışlar. Bu sunumdan bir örnekle gemilere sağladığı fayda şöyle: New York' dan, San Francisco' ya giden bir geminin yaklaşık olarak 22.500 km yol yapması gerekmektedir. Canal de Panamá sayesinde bu yol kısalarak 9.500 km ye düşüyor.  
Orda bulunduğum sırada büyükçe bir geminin geçişine şahit oldum. Yaklaşık 3-4 saatimizi aldı. Akıllı telefonların hızlı çekim özelliği sayesinde bu geçişi 1-2 dakikaya indirgesek bile, ben çok büyük bir geminin bu kanaldan geçişine şahit olduğum için kendimi çok şanslı hissediyorum. 

Tamamen pragmatist bir yaklaşımla yapılmış olan Panama Kanalı'nın önemi Panama için bir hayli büyük. Bu ülkenin ekonomisi, neredeyse bu kanal sayesinde kalkınıyor. Yarattığı iş gücü ve turizm ziyaretlerini de unutmamak gerek.  Yapımı sırasında yaşanılan zor şartları, hastalık sonucu hayatını kaybeden insanların rakamsal sayılarını belirtip can sıkmaya gerek yok diye düşünüyorum. O halde, yolunuz Panama'ya düşerse muhakkak bu kanalı gidip göreceğinizi tahmin ediyorum. Şimdilik ¡Adios! diyorum.




7 Ocak 2017 Cumartesi

Versay Sarayı - Château de Versailles

Bugün sizlere Versailles Sarayı'nı anlatacağım. Bu saray, hala Avrupa'nın en büyük sarayı ünvanını korumakta olup, 6 hektardan daha büyük bir alanı kaplamaktadır ve 2.300 odaya sahiptir.  
İnşaasına 1661 yılında başlanmıştır.  XIV. Louis zamanında yapıldığı için sarayın her tarafında kendisinin çeşitli tablo ve heykellerini görmek mümkün. Sonra gezerken bu kim demeyin . 


O zamanlar av köşkü olarak başlayan bu inşaat, zaman içinde büyük bir saray haline dönüşmüştür.  
Daha önceki Paris ziyaretlerimde bir türlü gidemediğim için, bu sefer bütün bir günümü buraya ayırma kararı verdim ve iyi ki öyle yapmışım.  
Paris' e gidenler bilir, şehir inanılmaz bir metro ağına sahip. Her yeri demir ağlarla örülmüş bu şehirden Versailles Sarayı' na gitmek isteyenler, bulundukları noktadan en yakın metro istasyonunu kullanıp, Rer C hattına aktarma yaparak direkt olarak buraya ulaşabilirler. Uzaktan gördüğüm andan itibaren beni heyecanlandıran bu saray, yanına yaklaştıkça devasa bir boyut kazandı.  Giriş ücreti 15 Euro. Rehber hizmeti almak isterseniz ek ücret ödemek gerekiyor. Normalde bahçeyi gezmek ücretsiz fakat bazı günlerde ses ve müzik gösterileri yapılıyor. Bu tarihlere denk gelirseniz, bahçeyi gezmek için de para ödemeniz gerekebilir, aklınızda bulunsun. 

Giriş tabelalarını takip ederek ve kalabalığın peşine takılarak , güvenlik kontrolünden geçtikten sonra saray gezimiz başlıyor.  İlk olarak karşımıza çıkan Chapelle. Sonrasında kral odası, kraliçe odası, yemek odası , toplantı odası , tablolar, duvardaki işlemeler derken, en çok merak ettiğim aynalı odaya ulaştım.. Her yer lüks içinde donatılmış, harikulade bir yer burası. Bu aynalı oda pek çok önemli olaylara tanıklık etmiş. Fransızlar ve Almanlar arasında imzalanan Versailles Antlaşması burada imzalanmış.  


Sarayın odalarından gözüken bahçe manzarası ise görülmeye değer. Bahçeyi görmek için çok sabırsızlanıyordum. Bahçeye ulaşmak için çok sayıda odadan geçip, merdivenlerden inip çıktıktan sonra nihayet bahçeye ulaştım.  Sarayda beni en çok mest eden şey şüphesiz ki bahçe oldu. Nereye bakarsanız bakın alabildiğine geniş, alabildiğine yeşil.. 
Bu bahçeyi başlı başına gezmek için bir kaç saat kesinlikle yeterli değil. 1789 Fransız Devrimi öncesi 8.000 hektar olan bu bahçe, şimdilerde ise 815 hektar. 
Fıskiyeler, havuzlar, labirentler ve daha neler neler.. 

Bu bahçenin benim için önemi de bir hayli fazla. Siz ne ararsınız , ne bulursunuz onu bilmiyorum ama ben labirenti aradım durdum bu bahçelerde. Versay Sarayı 'ndaki labirentimsin lafına istinaden.



Ziyaretinizi yaz mevsimine denk getirirseniz, klasik müzik eşliğinde bu bahçeyi gezme fırsatı bulup, belki zamana bir yolculuk yapabilirsiniz.  Bahçe içinde yer alan dev gölette kayık kiralayabilir veya bisiklet kiralayarak göletin çevresinde dolaşabilirsiniz. İnanın çok keyifli zaman geçireceksiniz.



Ben bu kadar Versailles Sarayı'nın güzelliğinden bahsederken, Paris halkının benimle aynı düşüncede olmadığını söylemeden edemeyeceğim. 
O zamanlarda halk sefalet içindeyken böylesine görkemli bir saray ve sarayda yaşayanların şatafatlı yaşamları, Parislilerin bir hayli canını sıktığı için bu sarayı pek sevmezlermiş. Parislilerin hazetmediği görkemli, devasal ve kendine hayran bıraktıran bu yapı, üstelik tarihi bir değer taşıyor.

Bir sonraki yazımda başka bir yerde, başka bir mekanda buluşmak dileğiyle.. 
Sevgiler....