28 Haziran 2020 Pazar

Nam-ı Değer ' KUZEY IŞIKLARI '

          


   Tromsø, Kuzey Işıkları' nı görmek için en ideal yerlerden biri.  Lapland planı yaparken kendimizi bir anda Tromsø'de bulduk, iyi ki de öyle oldu. Ölmeden önce yapılacaklar listemin başında 'Kuzey Işıkları' turu vardı. Her iznimde gitmek için plan yapar, tek başıma gidersem zevkli olmayacağını düşünür ve sonra vazgeçerdim.Tüm tatillerime, genelde tek başıma gider, plana riayet ederim. Benim gibi Kuzey Işıkları'nı görmek isteyen bir kaç kişiyi bulunca, dedim o yıl bu yıl, gidelim görelim. Şu yaşadığımız pandemi süresini görünce, o kadar doğru bir karar verdiğimi düşünüyorum ki.







Türk Hava Yolları ile İstanbul'dan Oslo'ya uçtuk. Scandinavian Airlines'ın Tromsø seferine yetişmek için Oslo Havalimanı'nda  depar attığımızı ve son kontrolden geçtikten sonra bir arkadaşımın kaybolduğunu ve uçak kapı kapatmak üzereyken, yaşadığım o  kalp çarpıntısını saymazsam, ulaşımın çok rahat geçtiğini söyleyebilirim.  Tromsø' ye ulaştığımızda bizi karanlık bir hava bekliyordu, daha doğrusu orada geçirdiğimiz günlerde güneş yüzü göremedik. İtiraf etmeliyim ki bende bu kadarını beklemiyordum. Gün içerisinde  1 saat kadarcık hava aydınlanır gibi oluyor ama katiyen aydınlanmıyor. 





Tromsø, kuzeyin Paris'i olarak biliniyor. Yürüyerek şehrin her yerine ulaşmak mümkün. Müze merakınız varsa Archtic Katedral'i ve  Polar Müzesi 'ni ziyaret edebilir, şehri tepeden izlemek için Floya Dağı'na teleferikle çıkabilirsiniz. Aralık ayı olmasına rağmen havanın çok soğuk olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim. 




Şehir merkezindeki tur şirketlerinde, çok fazla tur seçeneği var fakat biz amacımıza yönelik plan yaptığımız için, seçenekleri minimuma indirdik. Bu arada tur fiyatları, biz Türkler için oldukça yüksek. İlk günümüzü şehri tanımak için ayırdık. Karanlık sokaklarda dolaştık, Norveç'in meşhur restaurantlarından birinde fevkalade bir şarap eşliğinde somon yedik. Norveç somonunun neden bu kadar ün yapmış olduğunu, yedikten sonra anladım. Ertesi gün kızak turuna katıldık. Yol üzerinde Tromsø Ice Domes'u ziyaret ettik. Evet her yer buz gibi, anlatırken bile içim ürperdi fakat misafirler özel uyku tulumları içerisinde uyudukları için sorun olmuyormuş.








Gelelim hayatımın en güzel anlarından biri olan kızak turuna. 



Hayvan severlerin homurdanmalarını duyar gibiyim fakat çiftlik sahibi bizi ilk olarak bu konuda bilgilendirdi. Köpeklere iyi baktıklarını ve köpeklerin kızakları çekmek için can attıklarını söyledi. Biz de onların yalancısıyız. Kızaklar için hazırlanan köpekler o kadar heyecanlı havlıyorlardı ki, biz bile görünce gerçekten mutlu olduklarına ikna olduk. Hepsini teker teker sevdik, fotoğraf çektirdik. 


 


 Kızaklar hareket ettikten 5 dakika sonra, kızağı kullanan arkadaşım düştü. Kızağın direksiyonuna ulaşmam ve freni kullanmam o kadar imkansızdı ve sonunda önümüzdeki kızağa çarparak kızağı durdurdum. Arkadaşımı bulup getirdiler fakat bir süre kızağın hakimiyetini ben aldım tabi.  Ufak tefek sorunlar yaşasak da kızak turumuzu sağ salim tamamladık. Oraya kadar gidip, kızak turuna katılmamak olmazdı.



Tromsø'de 3 gece 4 gün (aslında  hepsi geceydi) gibi bir zaman dilimi geçirdik. Gittiğimiz günlerde hava o kadar kapalıydı ki hangi tur firmasına gitsek, bugün hava kapalı Kuzey Işıkları' nı görme şansınız düşük dediler. Son gecemizde umutsuz da olsa katıldık tura. Başka şansımız yoktu açıkçası. 3-4 saate yakın bir süre kuzey ışığı kovaladık. Gökyüzünde gördüğümüz her kıpırtıya acaba kuzey ışığı mı diye bakıyorduk. Bizi götürdükleri yerde tur rehberi gökyüzünde bir şey gösterip kuzey ışığının o olduğunu söyledi. O kadar büyük bir hayal kırıklığı yaşadım ki araca binmek için arkamı döndüğümde, etraftaki insanların çığlıklarıyla başımı gökyüzüne kaldırdım. 





Çıplak gözle bile gökyüzündeki danslarına tanık olduğum o anda içimin mutlulukla dolduğunu söyleyebilirim. Belki bu harika ana tanıklık ettiğim için belki de çok istediğim bir şeyi gerçekleştirdiğim için, sebebini tam olarak bilmiyorum. Kuzey Işıkları'  nın nasıl oluştuğunu anlatıp lafı uzatmak istemiyorum. Google her şeyi söylüyor zaten. 





Tromsø için şu kadar gün mutlaka orada kalınmalı diye tavsiye vermeyi doğru bulmuyorum. Ben çok hızlı dolaşan biri olduğum için, limitli zaman diliminde zamanımı daha verimli geçiriyorum . Günlere yaya yaya gezmeyi seviyorsanız, ona göre tatil planı yapmanızı öneririm, tabiki Covid-19 sonrası.
Sevgiler... 


21 Mart 2020 Cumartesi

WASHINGTON National Air & Space Museum








   Smithsonian Institute müzelerinden en önemlisi olan Ulusal Hava ve Uzay Müzesi, (National Air and Space Museum)  havacılık ve uzay bilimleri alanında hala dünyanın en kapsamlı müzesi olarak sayılıyor. Bilimsel araştırmaların yürütüldüğü araştırma merkezi olan bu müzede, bugüne kadar kullanılmış pek çok hava ve uzay aracının orjinal hallerini de görebilirsiniz.


US Navy VA 76





A piece of moon stone
Wright Kardeşler’in orijinal uçağından , İkinci Dünya Savaşı sırasında pilotların giydiği kıyafetler, Amerika’nın aya gönderdiği uzay aracı Lunar Lander’a kadar pek çok ilginç eser sergileniyor. Ayrıca, aydan getirilmiş taş örneklerini görebilir ve onlara dokunma şansı da elde edebilirsiniz.








Gemini IV capsule





(Lunar Lander & Me)






İçinde ayrıca, gün boyu dönüşümlü şekilde film gösteren bir IMAX sineması bulunuyor.  Ben vaktim kısıtlı olduğu için elimden gelenin en iyisini yapmaya çalıştım.  10 $ karşılığında savaş uçağı simülatörlerini de tecrübe ettik.  Arkadaşınızla veya tek başınıza katılmanız mümkün.  Şahsi eşyalarınızı koymanız için bir dolap tahsis ediliyor.  O yüzden fotoğraf çekme şansım olmadı. Zaten edindiğim tecrübeden sonra neden böyle bir uygulama yaptırdıklarını anladım. Simülatörün içinde 360 derece falan döndük yada biz beceremedik :)


Müzenin tamamını gezmek için bir günden fazlasına bile ihtiyaç duyabilirsiniz. Hatta vakit sıkıntısı çekmiyorsanız , müzeye bağlı olan ve Washington Dulles Havaalanı’na yakın bir de gözlem merkezi var. Air space müzesinden gün içinde belirli saatlerde servisler kalkıyor. Bir çok uçağın sergilendiği bu merkezin gözetleme kulesine çıkıp Dulles Havalimanı 'na iniş ve kalkış yapan uçakları izleyebilirsiniz.  Müze 10:00-17:00 saatleri arasında ziyarete açık üstelik giriş ücreti de yok. Washington'a yolunuz düşerse mutlaka ama mutlaka gidin. Tabi tüm dünya Covid-19 la mücadele ederken bu temennimin gerçekleşmesi dileğiyle...









17 Haziran 2017 Cumartesi

Kalemegdan (Kale Meydanı)

Belgrad,  tarih boyunca birçok devlet veya topluluk tarafından kuşatılmış veya kuşatılmaya çalışılmış ama sonunda Sırbistan’a bağlı özgür bir şehir olarak kalabilmiştir.
Benim Belgrad’ta ilk durağım şehrinin simgesi olan Belgrad Kalesi (Belgrad Fortress) yani Kalemegdan idi.  



Belgrad Kalesi, Begrad’da görülmesi gereken yerlerin başında geliyor. Kalemegdan, Belgrad sınırları içinde ve güzel bir manzarası olan içerisinde bir kale ve park barındıran meydandır.  İsminden de anlaşılacağı gibi Türkçe kökenli bir kelimedir ve genelde kale meydanı olarak akılda kalmaktadır. Yeşille içi içe geçmiş, güzel manzarası olan ve çiftlerin çokça dolaştığı bir yer olarak düşünebilirsiniz.

Sava Nehri’ nin Danube’ ye bağlandığı noktanın tepesinde bulunan Belgrad kalesinin tarihine bakarsak, kale Romalılar tarafından inşa edilmiş ve IV. Flavian Lejyonu’nun ana karargâhı olmuştur. Yüzyıllar süren kuşatmalar, savaşlar ve fetihler sonucunda sayısız kere yıkılmış olan bu kale, her seferinde tekrar yapılmıştır. Şu anki görüntüsü 18.yy dan kalma olduğu halde, savaşlar yüzünden içerisindeki yapılar neredeyse tamamıyla yıkık durumdadır. Geriye şahane manzarasından başka neredeyse hiç bir şey kalmamıştır.



Belgrad Kalesi, yukarı kasaba , aşağı kasaba ve Kalemegdan Parkı’ndan oluşmaktadır. En çok ilgiyi de bu park görüyor diyebilirim. Ağaçların gölgesinde dinlenebileceğiniz banklar var. Ayrıca bu parkın içerisinde  çeşitli heykeller, sanat sergileri, hayvanat bahçesi, eğlence parkları ve hediyelik eşya stantları da mevcut. 



 Çimlere uzanmış dinlenirken, ağaçların arasında daldan dala hoplayan sincapların salınışına da şahit olacaksınız. Bu parkı Belgrad’da gezilecek yerler listenize koyduğunuza pişman olmayacaksınız.



Aşağı kasabada ise Orta Çağlardan kalma bir şehir merkezi bulabilirsiniz. Çevresi duvarlarla örülmüş olan bu merkezde bir liman da mevcut . Yine aşağı kasaba sınırları içerisinde yer alan Kula Nebojsa ( cesaret kulesi ) 1460 yılından, Türk Hamam’ı 18 yy. dan, VI. Carl Kapısı 1736 yılından kalmıştır.
Kalemegdan kalesi Orta Çağ kapıları, Ortodoks Kiliseleri ve İslami kalıntılarıyla, Belgrad’ın en önemli simgelerinden biridir. İçerisinde Belgrad askeri müzesi yer alıyor. (Her ne kadar pazartesi gittiğim için kapalı olsa da…) Ve bu müze içerisinde uçak parçalarından NATO bombalamalarına kadar uzanan bir tarihin eserleri sergileniyor. Yukarı kasabada yer alan Damat Ali Paşa’nın Türbesi en çok ilgimi çeken yapılardan biri. Sanırım türbeyi görünce Türklük kanım tuttu. İnsan bir gururlanıyor. Başka bir ülkeye gidip kendinden bir şeyler görüyorsun… Ama hiç merak etmeyin Belgrad geneliyle bol bol Türkiye’yi anımsatan bir şehir.























Belgrad için kaç gün ayırmalıyım diye sorarsanız şayet, ben 2-3 günün yeterli olacağı kanısındayım.  Hem küçük bir şehir hem de her yer birbirine yakın. Belgrad vize uygulaması olmayan şehirler arasında görülüp gezilmesi gereken yerlerden biri. Belgrad’ı gezilecek yerler listenize koyduysanız veya koyacaksanız şimdiden iyi gezmeler. 

14 Nisan 2017 Cuma

"Torre de Belem " or Belem Tower


Lizbon..... Gidip görmeyi en çok istediğim fakat bir türlü fırsat bulup gidemediğim bir şehirdi. Lizbon'a gidip geldikten sonra daha önce ziyaret etmediğim için kendime o kadar çok kızdım ki...




Lizbondaki gezimin kısa ama dolu dolu bir gezi olduğunu düşünüyorum. Öncelikle Lizbon'un en çok ziyaret edilen bölgelerinden biri olan Belem'e gittim. İlk olarak Belem'in sınırları içinde yer alan ve en önemli yapılardan, orjinal ismi "Torre de Belem" olan Belem Kulesi'ni gezmeyi tercih ettim.
Belem Kulesi, Lizbon'a giden her turistin muhakkak görmesi gereken yapılar arasında yer aldığı için, inanılmaz bir ziyaretçi akınına uğruyor. Eğer giderseniz kapıda başlayan ve köprü boyunca devam edip kıyıya ulaşan kalabalığı görünce ne demek istediğimi çok iyi anlarsınız.




Belem Kulesi'ne Lizbon şehir merkezinden 15 numaralı tramvay ile direkt ulaşım sağlayabilirsiniz. Jeronimos Manastırı ve Kaşifler Anıtı da Belem Kulesi'ne yürüme mesafesinde yer aldığından konum olarak ilk Belem Kulesi'ni ziyaret etmek daha doğru bir tercih oldu benim için.

1515-1520 yılları arasında savunma amaçlı inşa edilmiş olan bu kule, Portekizli kaşif Vasco de Gama anısına yapılmıştır. Taguz nehri içindeyken 1755 yılında yaşanılan bir deprem sonucu nehir yatağı yer değiştirmiş ve Belem Kulesi karaya yanaşmıştır. Kesme taşlardan yapılmasının yanı sıra gotik tarzda mimarinin özelliklerini taşımaktadır ve Unesco dünya mirasları listesine adını kaydettirmeyi başarmıştır.


Lizbon savunma sistemi
Lizbon savunma sistemi






















Belem Kulesi dört katlı bir gözetleme kulesine sahiptir. Kulenin en üst kısmından Golden Gate Köprüsü'ne benzeyen ve Portekiz'in simgelerinden biri olan 25 Nisan Köprüsü'nü görmek mümkündür. Aynı zamanda Taguz nehrini enine boyuna izleyebilirsiniz. Belem Kulesi, 1755 depreminden sonra stratejik önemini kaybettiği için bir süre sağlık hizmetleri, telekomünikasyon ve hapishane olarak  kullanılmıştır. En alt kata indiğinizde görebileceğiniz ve kafanızı eğerek geçmeniz gereken odalar önceleri hapishane olarak kullanılmıştır.




25 Nisan Köprüsü
Gözetleme kulesi






















Ücretine gelecek olursak, Belem Kulesi'ne giriş için 6 Euro ödemek gerekiyor. Manastır ve Kaşifler Anıtı'nın önünde tekrar sıra beklememek için arzu ederseniz çeşitli bilet kombinasyonları da mevcut. Ben Jeronimos Manastırı ve Belem Kulesi için 12 Euro'ya bir bilet aldım ve Jeronimos Manastırı'na sıra beklemeden girdim.

İstanbul da yaşayan biri olarak ilk bakışta Kız Kulesi'ni andıran bu yapı, Lizbon şehrinin görülmesi gereken yerlerinden biri. Lizbon'a kadar gitmişken bu yapıyı da ziyaret etmeden dönmek olmaz diye düşündüm.




11 Mart 2017 Cumartesi

Take me to ROCKEFELLER


Whenever I hear the name of “New York”, I feel excited and my heart starts to beat fastly as I hear the name of someone else. Before going to this amazing city I always do some plans to visit every place worth to see. Although I have been in New York so many times, I had no chance to go up to Rockefeller Center, but this time I feel that I should make my dream come true, so did I.
Warm welcome to Rockefeller :)



Founder of Rockefeller Center " John D. Rockefeller"


Rockefeller Family, as most of you have heard about it already, is one of the most powerful and rich families in American History. They even provided a scholarship for two important politicians of Turkey, Bülent Ecevit, and Deniz Baykal.  





The Rockefeller Center is commissioned by Rockefeller Family. It is a huge complex and consists of 19 commercial buildings and located in between 48th and 51st streets. Briefly, it is better to memorize if you can keep this address in your mind as “it is between Fifth Avenue and Sixth Avenue.” It was also declared as a National Historic Landmark in 1987.










You will probably wonder about very famous Christmas Tree in front of the Rockefeller Center during Christmas period. Unfortunately, I could not see it since I was out of that time.
Moreover, there is an ice skating area in front of the Rockefeller Center and NBC studios take place inside of the building.

Ice Skating Area

I strictly recommend you to visit Rockefeller Center because of its wonderful view. I visited Empire State and I went up to the 86th floor last year. It was really nice, but Rockefeller Center has a more wide view. You won’t regret when you see the square view of Central Park from the top of Rockefeller Center.


Little Empire State



Central Park


The ticket price is 34$ for adults and this ticket offers you to see three different floors 67th, 69th, and 70th. All three decks have outdoor viewing areas and the uppermost deck is completely open air. The uppermost deck height is approximately 850 feet(259m) from the ground.
 The views include some of the city’s most prominent landmarks from the Chrysler Building to the Brooklyn Bridge and from Central Park to the Hudson and East Rivers. Also, If you trust on your eyes, you can see The Statue of Liberty from the top.

Hudson River
Empire State






















Unless you are visiting the Rockefeller Center during the holidays, you won’t need to worry about huge crowds. But it is better to consider going in the early evening to catch the sunset view. The decks are close at midnight with the last elevator up at 11.15 p.m.


And when the most important question is asked; “ROCKEFELLER or EMPIRE STATE BUILDING?”


I would say; “Of course take me to Rockefeller!”

Streching on the top of Rock :)

24 Şubat 2017 Cuma

Petronas derken... Kendimi Kuala Lumpur Tower'da buldum!


Malezya’ ya her gidişimde Petronas Kuleleri’ne çıkmaya niyetleniyor ve her seferinde çıkamıyorum.  Sebebi şu; Petronas Kuleleri şehrin sembolü olduğu için turistler tarafından yoğun ilgi görüyor ve sabah saatlerinde kulenin önünde uzunca bir kuyruk oluşuyor. Günlük ziyaretçi limiti ise 1700 kişiyle sınırlı. Üstelik ziyaretçiler sadece 42. kata kadar çıkabiliyor. O kadar sıra beklemeye üşendiğim için tabii ki de kuleye çıkmaktan vazgeçtim ve kendime alternatif bir yer ararken Petronas’ın arkasında ve konum olarak daha yüksekte yer alan KL radyo televizyon kulesine çıkmaya karar verdim. Konumu gözünüzde canlansın diye size evdeki minyatür kulelerle bir fotoğraf hazırladım.

Konumları böyle :)
KL Tower'ın dışardan görünüşü






















  Kesinlikle buranın manzarasının daha iyi olacağını düşünüyordum ve yanılmadım da...


KL Tower'ın en üst katı

KL tower en üst katından bir başka manzara





Menara Kuala Lumpur veya Kuala Lumpur Tower (KL Tower) olarak bilinen bu kule, aslında bir televizyon kulesi. Tıpkı Berlin de yer alan FernsehrTurm veya Shangai de yer alan Oriental Pearl Tower gibi.
Kule 1992-1994 yıllarında inşa edilmiş olup, 1996 yılında ziyarete açılmıştır. 421 metre yüksekliğe sahip bu kule, dünyanın 7. en yüksek kulesi olma özelliğini taşımaktadır. Petronas’tan sonra şehrin ikinci yüksek yapısı olmasına rağmen, deniz seviyesinden  94 metre yükseklikte yer alması sebebi ile Petronas kulelerini kapsayan bir manzaraya sahiptir.  Arapça yazı ayrıntılarına yer verilmiş bu yapıda, İslam çinileri ve soyut motiflerin sakinleştirici renk birleşimi ülkenin İslam mirasını yansıtır. 

Ziyaretçiler için iki seçenek mevcuttur. Öncelikle 55 rant (Malezya para birimi) vererek kapalı kısmı ziyaret edip, teleskop yardımıyla Malezya sokaklarında gezinebilir ve bu katta yer alan hediyelik eşya dükkanlarından ufak tefek şeyler satın alabilirsiniz.


kapalı katın manzarası





















105 rant ödeyerek aldığınız bilete ise hem kapalı olan kat hem de çatı katı dahildir. Ben tercihimi bu biletten yana kullandım. Kasiyerin bileti verirken “Do not jump!” uyarısını dikkate alıp,  görevli eşliğinde kulaklarımızda basıncı hissederek asansörle en üst kata çıktık. Manzara muhteşemdi...
 İki tane ayrı cam platform (skydeck) var ve fotoğraf çekilmek için sıraya giriyorsunuz. Sıra size geldiğinde, yani cam platformda yürürken anlıyorsunuz aslında manzaranın güzelliğini. Sizi yerden ayıran tek şey cam bir zemin. Atlamak, zıplamak yok üzerinde tabii ki. Bir de vaktiniz varsa bu kulede yer alan döner restorana gün batımında uğrayıp, güneşin batışının keyfini çıkarabilirsiniz. Daha önce sürekli Petronas Petronas diye sayıklıyordum ve size onu anlatmak istiyordum ama iyi ki onca sırayı beklememişim. Artık manzaranın puanını vermek sizlere kalsın…